28 Ocak 2012 Cumartesi

FIRINDA SEBZELİ MÜCVER

Fırında sebzeli mücver... Tatil faslına geçmeden, yoğunlaşmadan hemen bir tarifimi daha paylaşmak istedim.Kızartma sevmediğim için daha önce fırında kabak mücver yapmış burada da tarifini paylaşmıştım.Bu sefer de karışık sebzeli mücverimin tarifini veriyorum.Herkese eğlenceli hafta sonları diliyorum.


Malzemeler:
  • 4 adet kabak
  • 2 adet havuç
  • 2 adet patates
  • Yarım demet maydanoz
  • 1 adet kuru soğan
  • 125 gr beyaz peynir
  • 2 yumurta
  • 3 yemek kaşığı un
  • 3 yemek kaşığı sıvı yağ
  • Nane
  • Karabiber
  • Tuz
Yapılışı: Soğanlarımızı yarım halka şeklinde doğrayalım ve yağımızda biraz kavuralım.Daha sonra rendelediğimiz havuç, kabak, patates ve ince doğranmış maydanozumu da ekleyerek biraz daha kavuralım.Sebzelerimiz yarım kavrulmuş olacak bunun için yağda 2-3 dakika kavurmanız yeterli olacaktır.Kavurma işleminden sonra tenceremizin altını kapatalım ve biraz ılımaya bırakalım.


Ilıyan sebzelerimizin üzerine yumurtamızı kıralım, unumuzu, baharatlarımızı, tuzumuzu ve ezdiğimiz beyaz peynirimizi ekleyelim ve hepsini iyice karıştıralım.Karışımı kare bir fırın kabına ya da borcamımıza koyalım, 200 derecelik fırınımızda yarım saate yakın pişirelim.Pişme süresinin son 5 dakikasında fırınınızı ızgara ayarına getirip yemeğinizin üzerinin iyice kızarmasını sağlayabilirsiniz afiyet olsun.

26 Ocak 2012 Perşembe

KOCACIĞIMIN KEKİ

Hafta sonuna yaklaşırken yine aldı içimi bir mutluluk =) Gezmek tozmak, alışveriş, evde dinlenmenin keyfine varmak vs. vs... Unutmadan geçen hafta sonu sevgili kocamın yaptığı keki yayınlamak istedim.Daha önce bu kekin başına gelenleri daha doğrusu keki yaparken başımıza gelenleri yine burada anlatmıştım.Canı yine kek isteyen kocam kararlı bu kek yapılacak... En sonunda oldu tabi ufak bir kek kurtarma operasyonundan sonra =) Tüm başından geçenlere rağmen bu kadar uğraştığımıza değdi kek çok lezzetliydi =)


Malzemeler:
  • 2 yumurta
  • 2 su bardağı şeker
  • 2 bardak süt
  • 3 bardak un
  • Yarım su bardağı sıvı yağ
  • 1 kabartma tozu
  • 1 vanilya
  • 1 portakal ve bir limon kabuğu rendesi
Yapılışı: Yumurtamız ile şekerimizi iyice köpürene kadar çırpalım.Daha sonra diğer malzemelerimizi ekleyerek yeniden çırpalım ve 180 derece fırında en az 50 dakika pişirelim.Kekimizin tam pişip pişmediğini nasıl anladığımızı burada yazmıştım daha önce afiyet olsun.

Not:Kekimizin ölçüsü küçük kek kalıplarına fazla gelecektir.O yüzden en az orta ölçekli bir kek kalıbında denemenizi tavsiye ederim.

24 Ocak 2012 Salı

MERCİMEK ÇORBASI

Mercimek çorbası...Daha önce yaptığım mercimek çorbalarında hep aynı sorundan şikayetçiydim.Çorbamın soğan kokması ve kıvam meselesi...En sonunda yine annelerden birine başvurarak mercimek çorbamın da kıvamını oturtmuş oldum.

Mercimek çorbasına soğanı çiğden koymak sorunumu çözdü.Ayrıca düdüklüde pişirdiğim için de çorbayı ayrıca blenderdan geçirmeme gerek kalmadı.Bu sefer sevgili Nevin annemden alınmış bir tarifle işte benim mercimek çorbası tarifim...




Malzemeler:
  • 2 su bardağı kırmızı mercimek
  • 10 su bardağı su
  • 1 adet orta boy kuru soğan
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • Yarım yemek kaşığı salça
  • Karabiber
  • Pul biber
  • Nane
  • Kekik
  • Tuz
Yapılışı: Yıkadığımız mercimeğimizi, 10 bardak suyu ve ince doğranmış kuru soğanımızı düdüklümüze koyup haşlayalım.Düdüklümüzün buharı çıkmaya başladıktan sonra yaklaşık 10 dakika pişirelim.

Ayrı küçük bir tavada sıvı yağımızda salçamızı bir kaç defa çevirerek kavuralım, baharatlarımızı ve tuzumuzu ekleyip bir iki defa daha karıştırarak sosumuzu haşladığımız mercimeklerimizin üzerine dökelim ve karıştıralım afiyet olsun...

Not: Eğer 2-3 kişilik yapıyorsanız çorbanızı 1 bardak kırmızı mercimek ve 5 bardak su ölçüsünü kullanabilirsiniz.

Ayrıca çorbanızın bir gün sonra daha katı kıvama gelecektir bu bir çok çorbada olur.Çorbanızı ısıtırken biraz sulandırmanız gerekecektir.

23 Ocak 2012 Pazartesi

PIRASALI BÖREK

Yoğun geçen bir hafta sonu ve yine bir hafta başı =) Haftanın 4 günü iş 3 günü tatil olan bir iş kolu var mı ben oraya transfer olmak istiyorum =) Zaman ne kadar önemli bir hale geldi benim için anlatamam.Günde 24 saat bir insana yetmez mi bana yetmiyor artık.Zamanında hem yoğun bir iş yerinde çalışıp bir yandan da nasıl yüksek lisansı tamamlamışım nasıl tez yazmışım şimdi düşününce ne kadar zor gözüküyor gözüme.Çok değil 2-3 sene önceden bahsediyorum ama insan sürekli değişiyor hayat böyle...

İşte yoğun geçen bir hafta sonunda daha bu sefer ameliyat olan dedemi ziyaretteydik ve annemin o müthiş böreklerinden biri daha bizimleydi ; pırasalı börek.Pırasa yemeğini sevmeyenler için yapılabilecek güzel bir alternatif pırasalı börek.Çünkü kavrulup böreğin içine girdiğinde çok da pırasa gibi olmuyor bizim pırasa =) Bir sebze delisi olan ben pırasayla şöyle böyleyiz ama böreğin içine girdiği zaman bir çok kişi pırasa olduğunu bile anlayamıyor tavsiye ederim.


Malzemeler:
  • 5 adet yufka
  • 3 yemek kaşığı sıvı yağ, 3 yemek kaşığı su (Her bir yufka için)
İç malzemeleri:
  • 1 kg pırasa
  • 3 yemek kaşığı sıvı yağ
  • Karabiber
  • Pul biber
  • Tuz
Üzeri İçin:
  • 1 yumurta
  • 1 yemek kaşığı sıvı yağ
  • Çörek otu
Yapılışı: Öncelikle içimizi hazırlayalım.Pırasalarımızın en dış bir kat kabuğunu çıkaralım ve yıkayalım.Daha sonra pırasalarımızı ince ince doğrayalım.Tavada ısıttığımız yağımızın üzerine doğradığımız pırasaları ekleyerek 5- 10 dakika kadar kavuralım.Baharatını ve tuzunu ekleyerek soğumaya bırakalım.


1 yufkamızı açalım.Üzerine 3 yemek kaşığı sıvı yağ ve 3 yemek kaşığı su gezdirelim ve fırça yardımı ile tamamına eşit miktarda yayalım.Fotoğrafta da gösterdiğim gibi iki ucundan hafif içeri doğru katlayalım ve bir miktar içimizden koyalım.

Daha sonra yufkamızı geniş ve uzun bir şekilde saralım.Diğer 4 yufkamıza da aynı işlemi uygulayalım ve yağlanmış tepsimize yerleştirelim. Yufkalarımızın üzerine 1 yemek kaşığı sıvı yağımız ile karıştırdığımız yumurtamızı sürelim ve çörek otu ile süsleyelim.200 dereceye ayarladığımız fırınımızda üzeri iyice kızarana kadar pişirelim.

18 Ocak 2012 Çarşamba

ZEYTİNYAĞLI KEREVİZ

Bu sıralar çok fazla kereviz tüketmeye başladım sanırım, fırsat buldukça kereviz yiyorum.E bir tanesinin fotoğrafını koyup tarifini vermek farz oldu.Kereviz yemeğini çok severim fakat ben kerevizi patatesli yapıyorum ve bezelye kullanmıyorum çünkü kerevize en çok patatesi yakıştırıyorum.Yalnız kerevizi pişirirken benden uyarı kerevizler çabucacık pişecektir benim gibi başka bir işe dalıp da canım kerevizlerinizin dibine tatlı bir yanık eklemeye gerek yok :)


Malzemeler:
  • 1 kg kereviz (4-5 adet orta boy kereviz)
  • 2 adet orta boy patates
  • 2 adet orta boy havuç
  • 1 adet orta boy kuru soğan
  • 1 çay kaşığı toz şeker
  • 2 su bardağı sıcak su
  • Zeytinyağı
  • Tuz
Yapılışı: Önce yuvarlak doğranmış havuçlar ile ince uzun piyazlık doğranmış kuru soğanımızı 2 yemek kaşığı yağda küçük bir tavada kavuralım.Kavurma işlemi bitince tuzumuzu ve şekerimizi ekleyip karıştıralım ve bir kenarda bekletelim.


 
Kerevizlerimizi kaba kabukları tamamen gidene kadar kalın bir şekilde soyalım ve halka halka doğrayıp limonlu suyumuzun içine atalım.Bu arada kerevizimizin yeşil yapraklarının tazelerini bir kenara ayıralım.

Patateslerimizi de kerevizler ile aynı şekilde halka halka doğrayalım.Daha sonra genişçe bir tencereye önce kerevizlerimizi dizelim. Kerevizlerimizin üzerine patateslerimizi dizelim. Patateslerimizin üzerine de kavurduğumuz havuç ve soğan karışımından koyalım.

Daha önceden ayırdığımız kerevizin yeşil yapraklarını bol suda yıkayalım ve doğrayarak havuç ve soğanların üzerine koyalım.Tenceremizin geneline ince bir şekilde 2 yemek kaşığı yağı gezdirelim ve kaynamış suyumuzu tencereye boşaltıp yemeğimizi orta ateşte pişirelim.Afiyet olsun...

14 Ocak 2012 Cumartesi

TAHİNLİ AÇMA BÖREK

Nihayet İstanbul'a beklenen kar geldi...Hayali dört mevsim yaz yaşamak olan ben bu soğukları çok sevmiyorum.O yüzden dışarıda iken yakalandığım kardan hemencecik kaçtım ve anneme geldik.Kar yağarken en sevdiğim şey, perdeleri sonuna kadar açmak, bir elimde sıcacık çayım karı içeriden izlemek, ben de böyle bir tipim işte :) Çamlıca'da saatlerdir lapa lapa kar yağıyor ve bütün çatıların üzeri kar ile kaplandı biz de bir güzel seyir keyfi yaptık ve bu soğuk günde çayımızın yanında annemin yaptığı bol emekli tahinli açma börek vardı.İşte tarifi...



Malzemeler:

Hamuru için:
  • 1 kilo un
  • 1 tatlı kaşığı yaş maya
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • Alabildiğince su
İçi için:
  • 6-7 tane orta boy patates
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • Tuz
  • Pul biber
  • Karabiber
Tahinli karışım için:
  • 250 gr (1 paket) margarin ya da tereyağı
  • 250 gr tahin
Üzeri için:
  • 1 yumurta sarısı
  • 1 yemek kaşığı sıvı yağ
Yapılışı:Öncelikle bu böreği istediğimiz iç malzemesini kullanarak yapabiliriz.Biz patatesli iç hazırladık.Bunun için patateslerimizi haşlayalım, haşlanan patatesleri soyalım ve ezip püre haline getirelim.Küçük bir tavada 2 yemek kaşığı sıvı yağı kızdıralım.Üzerine pul biber ve karabiber ekleyerek sosumuzun altını kapatalım.Daha sonra hazırladığımız sosu ezdiğimiz patateslerle ve biraz tuz da ekleyerek iyice karıştıralım ve soğuması için bir kenara koyalım.

Şimdi hamurumuzu yapalım.Unun tamamını tuzu ve yaş mayamızı bir kaba koyalım.Üzerine yavaş yavaş su dökerek yoğuralım.Hamurumuz kulak memesi yumuşaklığına gelene kadar hamurumuza su yedirerek yoğuralım.Hamurumuz olduktan sonra 4 eşit parçaya bölelim.

Şimdi 1 paket yani 250 gr margarinimizi ya da tereyağımızı tavada eritelim.Eridikten sonra üzerine 250 gr tahin koyalım ve karıştırarak 1 dakika kaynatalım.Tavamızın altını kapatalım ve soğumaya bırakalım.

Dörde böldüğümüz hamurumuzun birinci parçasını hafif unlanmış setimize koyalım ve oklava yardımı ile yufka büyüklüğünde açalım.Daha sonra üzerine hazırladığımız tahinli karışımdan biraz dökelim ve hamurun üstüne tamamen yedirelim.Hamurumuzu rulo yaparak (aynı sigara böreğindeki gibi) katlayalım ve uzun bir şekil alan hamurumuzu aynı bir gül böreği gibi yuvarlak şekilde saralım.Diğer kalan üç parça hamurumuza da aynı işlemi uygulayalım ve hazırladığımız hamurlarımızı buzdolabına kaldıralım.Yarım saat dinlendirdikten sonra hamurumuzu dolaptan çıkaralım ve sarılı haldeki hamurlarımızdan birinci parçayı alalım hafifçe unlayarak tepsimizin büyüklüğünce açalım ve üzerine hazırladığımız içten koyalım.sonra ikinci parça hamurumuzu da aynı şekilde açarak içimizin üzerine yayalım ve tekrar iç koyalım şeklinde bir kat hamur bir kat iç şeklinde tepsimize hamurumuzu yerleştirelim.Sonuçta 4 kat hamurumuz 3 kat iç malzememiz olacaktır.Böreğimizin en üstüne de 1 yumurta ile karıştırdığımız 1 yemek kaşığı sıvı yağımızı sürüp susam ile süsleyelim.Böreğimizi 200 derecede üzeri iyice kızarana kadar pişirelim.Afiyet olsun...


9 Ocak 2012 Pazartesi

ET SOTE

Kırmızı etle çocukluğumdan beri bir küs bir barış yaşar gideriz.Çocukluğum genellikle kendisini yemeyi reddetmekle ailemin de ye çabalarıyla geçmiştir.Hatır için çiğ tavuk yenir derler ya ben pişmiş eti bile yiyemezdim hatır için.Çok sevdiğim rahmetli amcam her kurban bayramında "akıllım" hadi biraz ye diyerek en azından tadına bakmamı isterdi ama olmazdı yiyemezdim işte.Kurban bayramları benim için pek bir aç ve hüzünlü geçerdi.Kesilen o sevimli hayvanlar beni hüzünlendirir, sonra pişirilen eti ise yemediğimden aç kalırdım.En sonunda kırmızı eti sadece kıyma olarak yemeye başlamış, parça eti ise geçen kurban bayramına kadar değil çatalımda tabağımda bile görmemiştim.Kurban kesen kişinin kesilen etten mutlaka tatması gerekirmiş işte yıllardır yemeyi reddettiğim parça et yememe kuralını geçtiğimiz kurban bayramında bozmuş oldum =)


Eşimin kırmızı eti çok sevmesi ne kadar benimle tezatlık oluştursa da artık parça et yeme konusunda değişmem gerektiğini düşündürtmeye başladı bana ve yıllardır en sevdiklerimin hatırıyla yemediğim parça eti eşimin hatırı için yiyerek yıllardır oluşturduğum bu katı kuralı da bozmuş oldum.Afrika'da bir çok insanın aç olduğunu hatırladıkça bu yemek seçme huyumun ne kadar aptalca olduğunu anlıyor her seferinde kendime kızıyorum ve her geçen gün yemeyi reddettiğim yiyecekleri yemeye kendimi alıştırmaya çalışıyorum.

Malzemeler:
  • Yarım kilo kuşbaşı et
  • Yarım su bardağı sıcak su
  • 1 büyük kuru soğan
  • 2 orta boy domates
  • 2 adet sivri biber
  • 2 diş sarımsak
  • 3 yemek kaşığı sıvı yağ
  • Karabiber
  • Kekik
  • Tuz



Yapılışı: Düdüklü tenceremizin içinde küçük doğradığımız soğanlarımızı yağda bir kaç defa çevirerek kavuralım ve hemen sarımsak, biber, ve etimizi de ekleyerek kavurma işine devam edelim.Birkaç dakika kavurduktan sonra üzerine kabuklarını soyarak küp küp doğradığımız domateslerimizi, yarım bardak suyumuzu, karabiber, kekik ve tuzumuzu ekleyerek düdüklü tenceremizin ağzını kapatalım ve et pişirme ayarına getirelim.Benim tencerem buhar çıkarmaya başladıktan 20 dakika sonra etleri pişirmişti, afiyet olsun. 

ZEYTİNYAĞLI TAZE FASULYE

Sakin ve güzel bir hafta sonunda kolları sıvayıp mutfağa girdim.Evde tamirat işleriyle uğraşan eşime ben de o sırada güzel bir zeytinyağlı taze fasulye ve et sote pişirdim.Ne yapalım tamiratın t'sinden bile anlamayan ben dışarıdan yemek desteği vereyim bari dedim :) İşte önce zeytinyağlı taze fasulye tarifim...


Malzemeler:
  • 1 kilo taze fasulye
  • 2 adet domates
  • 2 adet orta boy soğan
  • 4 yemek kaşığı zeytinyağı
  • Yarım yemek kaşığı salça
  • 3,5 su bardağı sıcak su
  • 1 adet küp şeker
  • Tuz


Yapılışı: Yıkadığımız fasulyelerimizin önce baş kısımlarını ve kılçıklarını temizleyelim.Önce boylamasına ikiye sonra da enlemesine ikiye bölelim.Eğer uzunsa fasulyeler üçe de bölebilirsiniz.Daha sonra bir tencerede küçük doğranmış soğanlarımızı yağda biraz kavuralım.Kavrulan soğanlarımıza salçamızı ve kabukları soyulup küp küp doğranmış domateslerimizi ekleyip bir kaç defa karıştıralım ve fasulyelerimizi ekleyelim ve arada karıştırarak 5 dakika kadar fasulyelerimizi bu şekilde kavuralım.En son kaynamış suyumuzu tuzu ve şekeri ekleyerek fasulyelerimizi pişmeye bırakalım.Yemeğimiz piştikten sonra ılıyınca buzdolabına koyalım, afiyet olsun...

3 Ocak 2012 Salı

EDİRNE

Edirne, küçücük soğuk bir şehir... Birçok şehrimizde görmeye alışık olduğumuz tabelalardan farklı olarak bu şehrin çarşısında bile gezerken Yunanistan, Bulgaristan tabelalarıyla karşılaşabiliyorsunuz. Ayrıca da hava güneşli bile olsa tam anlamıyla buz gibiydi.Daha önce sonbahar aylarında gittiğimde bile çok soğuk olan bu şehir aralık ayında soğuk konusunda tavan yapmıştı.Bu yüzden atkı, şapka ne varsa yanınıza alın derim.

Nereleri gezelim...
  • Selimiye Külliyesi
  • II. Beyazıt Külliyesi
  • Üç Şerefeli Cami
  • Eski Cami
  • Arasta ve Bedesten
Edirne'ye gidip mutlaka gezilmesi gereken özellikle iki tarihi alan olduğunu düşünüyorum.Bunlardan bir tanesi iç kubbesinin tüm ihtişamıyla Selimiye Cami, diğeri ise kesinlikle II. Beyazıt Külliyesi ve özellikle bu külliyenin içindeki Darüşşifa bölümüdür.


Selimiye Cami Mimar Sinan'ın ustalık eserim dediği camisidir ve Edirne'nin her yerinden bu camiyi görebilirsiniz bu yüzden Edirne'de yolunuzu kaybetmeniz çok zor.Özellikle benim gibi yön duygusu kötü biri için çok büyük bir referans kaynağı :)

Selimiye Cami'sinin ibadet bölümünün tamamını yaklaşık 31 metrelik bir kubbe örter ve bu kubbe ölçüsü Türk-İslam mimarisindeki en büyük kubbe ölçüleridir.Kubbenin iç kısmında çeşitli kalemişi süslemeler bulunur ve kubbenin orta kısmındaki mavi-beyaz yazı İhlas Süresidir.


Caminin süslemelerinde çini ve hat sanatı kullanılmıştır. Mihrabın iki yanındaki duvarlarda İznik çinilerini rahatlıkla yakından inceleyebilirsiniz.Bu çinilerin en üstüne II.Selim'in isteğiyle Fatiha Süresi yazılmıştır.

Aslında Selimiye'nin çok fazla anlatılacak noktası var, ben biraz kısaca geçmek istedim.Sadece son olarak bahsetmek istediğim bir noktası var bu caminin.Müezzin mahfilinin sütunlarından birinde bir çok kişinin merakla incelediği ve sırrı bilinmeyen bir ters lale motifi vardır.Bununla ilgili sadece bir rivayet dolaşmaktadır ve gerçek bilinmemektedir.Rivayete göre caminin yapılacağı alanda bir lale bahçesi vardır.Cami yapılırken bahçesini satmak istemeyen arsa sahibi, Mimar Sinan'ın camide bir lale motifi kullanması şartıyla arsasını satmaya ikna olmuştur.Lale motifi burada bir lale bahçesi olduğunu, lalenin ters olması ise sahibinin tersliğini temsil etmekteymiş.Ben rivayetin yalancısıyım :)

Ve kesinlikle gezilmesi gereken diğer yapı II.Beyazıt Külliyesi'dir.Burada bulunan Darüşşifa bölümünde heykeller ile canlandırma yapılmıştır ve biz gezmekten çok büyük keyif aldık.


Su sesi,müzik ve güzel kokular ile tedavi... Merkezi planlı bu hastanede hekimlerin bilgilerinin yanı sıra hastaları tedavi etmek için su sesi, müzik ve güzel kokular da kullanılmaktaydı. Şifahanenin girişinin tam karşısındaki yarım kubbeli alanda musiki çalınıp söylenirmiş.(Yukarıdaki fotoğrafta kubbenin içindeki sazendeleri görebilirsiniz).Her makamın insan ruhu üzerinde farklı bir etkisi varmış ve hastalar musikiyi dinleyerek ızdıraplarını unuturlarmış.Ayrıca merkezi planın tam ortasındaki şadırvandan akan suyun çıkardığı ses ile de tedaviye destek sağlanırmış.

Şimdiki hastanelerimizi düşünüyorum da su sesi mi, müzik mi, insan ruhunun önemi mi onlarda neymiş al sana bekleme salonu otur bekle, müzik mi istedin tak kulaklığını dinle, psikoloji mi buyurun psikoloğumuzdan randevu alın :) Ama bu konuda geçen gün dinlediğim bir haberde musiki ile tedavi olan kişilerden bahsediliyordu demek ki uygulayanlar hala varmış.Hastanelerimizin mimarisine ve organizasyonuna daha çok dikkat edilmesi gerekiyor yoksa değil Osmanlı'da olduğu gibi musikiyle ızdıraplarından kurtulmak, sağlam gidip ızdıraplı dönüyoruz :)



Yukarıda da depresif bir hastanın tedavisi ile meşguliyetle tedavi yöntemini görebilirsiniz.Hastalar çeşitli işlerle uğraşarak sorunlarını unutup ruh sağlıklarını kazanmaya çalışıyorlar.

Anlattığım bu yapılar haricinde zaten çarşıyı gezerken de görebileceğiniz Üç Şerefeli Cami'ye de uğramanızı tavsiye ederim.Yine Osmanlı yapılarından bir tanesi olup mimarı Mimar Sinan'ın ustası Müslihiddin Ağa'dır.Caminin minarelerine bakarsanız hepsinin farklı olduğunu görürsünüz.Bunun sebebi hepsinin farklı dönemde yapılmış olmasıdır.


Ne yapalım... Tarihi mekanları gezmenin dışında Edirne'de yapabileceğiniz az sayıda aktivite kalıyor.Meriç nehrinin kenarındaki Karaağaç yolunu gezebilir oradaki sevimli mekanlarda güzel bir köy kahvaltısı yapabilir, Meriç köprüsü üzerinde bir anı fotoğrafı çektirebilirsiniz.Benzer şekilde Karaağaç'ın içine inebilir orada kalan nostaljik kara tren ile bir fotoğraf çektirebilirsiniz.Evet eskiden İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan bir demiryolu vardı buradan geçen fakat I.Dünya Savaşı sonunda buradaki topraklarımızın çoğunu kaybedince demiryolunun bir kısmı da bizim sınırlarımızın dışında kalmıştır.Zaten kaybettiğimiz Karaağaç bölgesi Lozan antlaşması ile bize geri verilse de demiryolunun bir kısmı sınır dışında kalınca başka bir yere inşa edilecek tren hattı için buradaki raylar sökülerek taşınmıştır.Ama o dönemde yapılan gar binası ve önünde eski bir trenin ön bölümü hala orada durmaktadır.

Bu arada unutmadan meşhur Edirne ciğerini de denemeden dönmeyin derim.Benim gibi ciğerin kokusuna dahi dayanamayan biri bile tadına da olsa bakabiliyorsa birçok kişi eminim yiyebilir :)




Ne alınır... Badem şekeri, peynir şekeri ya da meşhur misk sabunlarından yapılmış meyvelerden alabilir ya da benim gibi hatıra kalacak şeylere meraklıysanız aynalı süpürge ya da selimiye işlemeli bir havlu da alabilirsiniz.

Aynalı süpürge özellikle bu şehrin kızları için bir zamanlar çok önemliymiş ve çeyizlerindeki olmazsa olmazlardan biri imiş.Bu süpürgeyi kapının dışına asmak o evde evlenecek çağda bir kız olduğunu ifade ederken, bir anlatışa göre de süpürge ile temizlik yapan gelin  bir yandan da süpürgenin üzerindeki aynadan kayınvalidesini izlermiş.Yani benim yıllar önce dinleyip de yanlış hatırladığım gibi "efendim kızlar evi süpürürken bir yandan da süpürgenin üzerindeki aynadan kendilerine bakıp süsü püsü yerinde mi diye bakarlarmış" değilmiş :)


Tüm yolculuğumuzun sonunda bir patlamış lastik ve hatıralarla evimize geri döndük.Tüm yolculuğa baktığımızda ben en çok sağlık müzesinden eşim ise gittiğimiz ciğerciden keyif aldı.Tipik Boğa burcu ne olacak :)