19 Aralık 2011 Pazartesi

Biraz KEK, Biraz HASTANE, Biraz DÜĞÜN, Biraz HASRET GİDERME

Üzgünüm çünkü bir hafta sonunu daha geride bıraktık :( Oldukça yoğun bir hafta sonu oldu bizim için ve çabucak geçti.Öyle çabuk geçti ki dün akşamı ettiğimizde içimden bugün cumartesi miydi ya diyerek anlık bir soru ve hemen arkasından da hayır bugün pazar diye gelen acı bir cevapla en iyisi eve gider gitmez yatmalı diye düşündüm ve öyle de yaptım.

Geçen üç ayın arkasından nihayet Avustralya'dan dönen annemizle hasret giderebildik.Tabi şiş ve mor bir ayakla :) Evet cumartesi gecemizi bir değişiklik yaparak bu sefer Marmara Üniversitesi Hastane'sinin yeni yapılan binasının acil bölümünde geçirdik :) Zaten şu yeni yapılan binanın mimarisini hep merak edip duruyordum kısmet hafta sonu çok çok yakından görmekmiş.


Meşhur kekini yapmaya karar veren eşim mutfakta iş başında !!! Limonlu kek için kollarını sıvamış durumda...Mis gibi kokular gelmeye başlamışken acı bir sesle mutfağa koşturdum ve eşimin yerde ayak bileğini burktuğunu gördüm sonra hemen acile...Şiş ve mor bir ayakla tam 3 saatimizi hastanenin acilinde geçirdik.Her hafta sonu yaptığımız gezilerden biraz farklı bir şekilde tekerlekli sandalye ile acilde bir röntgene bir doktora şeklinde hafta sonu turumuzun cumartesi ayağını tamamlamış olduk :) Çok şükür kırıksız atlattık bu durumu. Ben de fazla merakın başa bela olduğunu bir kez daha fark ederekten hastanenin en azından acil polikliniğini yakından incelemiş bulundum.Oldukça kalabalık bir acildi, bu yoğunluk bilindiğinden olsa gerek acile kocaman bir bekleme salonu yapılmıştı.Ayrıca acile gelenlerin fazlaca beklemek zorunda kalacaklarını da bildiklerinden olsa gerek bekleme salonuna 2 tane de plazma tv ve bankalardaki numaratörlerden konulmuştu.Bir yandan haber izleyip bir yandan da doktor bekledik anlayacağınız...Kekimizi ne zaman mı yedik acil dönüşü..Tarifini vermeyeceğim malum bize pek iyi gelmedi :)

Gelelim annemle hasret gidermeye...Oradaki günlerini anlatırken annem içimden göç mü etsek acaba diye geçirmedim değil doğrusu.Hiç sevmediğim apartman kültürünün orada olmayışı herkesin müstakil evinde toprağa yakın yaşayışı, insanların birbirlerine duyduğu saygı, ,insanlara ve mesleklere verilen kıymet, topluca yaşamın kurallarına sağlanan uyum vs. kim istemezki. Ülkemizde sağolsunlar herkes her şey olduğunu zannediyor, bizim müteahhitlerimiz bile kendini mimar zannedebiliyor mesela :) (En çok da buna gülüyorum sanırım) Keşke herkes haddini bilebilse de biz de saygı çerçevesinde güzel güzel yaşasak değil mi? Eh biraz uzak ama sadece bireye gösterilen saygı için bile gitmeye değer doğrusu.Günün sonunda bir kaç Avustralya hatırası ile evimize döndük.Bunlardan bir tanesi de oradaki sevdiğimiz bir ablamızın kızının nikah şekeri idi.İlk defa böyle bir nikah şekeri gördüm ve çok hoşuma gitti.Nikah şekeri şeffaf bir kutu içerisine konmuş metal bir şarap tıpası ve badem şekerlerinden oluşturulmuştu.Enteresan geldi ve fotoğrafını da yukarıda sizinle paylaştım.Herkese güzel bir hafta diliyorum pazartesi sendromunu hemencecik atlatmanız dileğiyle...

2 yorum:

  1. çok geçmişler olsun eşinizin ayağı şimdi iyidir inş.annenize kavuştuğunuza da çok sevindim.türkiyemi de 5 milyon yapsalar bizler de bahçeli evler de yaşardık.benim çocukluğumda istanbulda ki tüm evlerin bahçeleri vardı.bahçede ki ağaçlardan meyvalar toplardık.ama tüm türkiye istanbula gelince apartman denen binalar da yaşamaya başladık ne yazık ki sevgilerimle ve sağlık sevgi ile kalın

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim yavaş yavaş iyileşiyoruz.Sizin de dediğiniz gibi bu kadar yoğun bir nüfusta ancak bu şekilde yaşanabiliyor.Siz de sevgiyle kalın :)

    YanıtlaSil